İçeriğe git

Liderlik Tablosu

Popüler İçerik

01-12-2015 üzerinden en yüksek itibara sahip içeriği gösteriliyor içinde Yazıları

  1. Normal şartlar altında gün ışığına yakın renk ısısında ışık da verseler, gün ışığı peşinde koşan bizler her zaman flaşların yarattığı ışığı sevmeyiz ve bize sundukları renkleri biraz “yapay†ve “mekanik†buluruz. Ancak iyi bir fotoğrafçı flaş ile fotoğraf kotarmak yerine, gün ışığını doğru kullanarak fotoğrafın peşine düşmeli ama elinde bulunan flaş opsiyonunu da “dolgu flaşı†şeklinde fotoğrafına (gerektiği yerlerde) katabilmelidir. Flaşları tarihsel gelişimi içinde kısaca (daha eskilere gitmeden) 5 ana grupta inceleyebiliriz: 1) Manüel Flaşlar: Bu tür flaşlar genel anlamda otomatik bir ayarın olmadığı, tüm ayarlamaların fotoğrafçı tarafından yapıldığı flaşlardır. Bu tür flaşları efektif kullanabilmek için, fotoğrafçının o flaşın Guide Number ını (Flaşın kısaca gücünü ifade eden referans parametresini) bilmesi gerekir. Peki, nedir Guide Number? Her flaşın gücü aynı değildir. Bazı flaşlar çok uzaktaki nesnelerin fotoğrafını bile çekerken gerekli ışık şiddetini sağlayabilirken bazıları ise ancak yakın nesneleri aydınlatabilirler. Guide Nunber; belirli testlerle her flaş modeli için ayrı hesaplanır. Teknik detaya girmek gereksiz, önemli olan şu bilinmeli: Flaşın Guide Numberi büyükse flaş o kadar uzak mesafeler için kullanılabilir ve daha kısa sürede dolar. Eğer bu çeşit bir manüel flaş kullanıyorsak, bilmemiz gereken, fotoğrafı çekeceğimiz nesneye ne kadar uzakta olmamız gerektiğidir değil mi, Guide Number işte burada işe yarar. Guide Number = diyafram x nesnenin flaşa olan uzaklığı. Buradan; Nesneye olan uzaklığımız = Guide Number / diyafram Her bir GN, belirli bir ASA için verilir. Farklı ASA da bir film takarsak, Flaşın GN ı da değişecektir. ASA değeri her bir stop yükseldiğinde, GN ı 0,7 ile çarpmamız gerekecektir. Yani sonuç olarak eski tip, manüel flaş kullanacaksak, kullanacağımız flaşın Guide Number ı nı bilmemiz ve buradan çekeceğimiz diyafram değeri için gerekli olan uzaklığı hesap etmemiz gerekir. 2 )Otomatik Flaşlar: Manüel flaşların yanında, bir takım hesaplamaları bizim üzerimizden alan, kendi ölçüm sistemleri olan otomatik flaşlar da mevcuttur. Bu tür flaşlar ya diyafram değerini otomatik olarak makınadan okur, ya da biz elle gireriz. Flaşın üzerinde bir algılayıcı vardır, siz deklanşöre bastığınızda flaş patlar, karşıda objeye çarpar geri döner ve flaşın üzerindeki algılayıcı geri dönen flaş yansımasını ölçmeye başlar. İçinde bulunan karar mekanizması, geri dönen flaş ışığı belirli bir seviyeye ulaşınca flaşın enerjisini keser. Böylece siz bir mesafe ayarlamak zorunda kalmazsınız. Yalnız bu sistemin zaman içinde bazı sıkıntıları ortaya çıkmıştır. özellikle, flaşın yansıyan kısmını ölçen sensor objektifle hiçbir bağlantısı olmadığı için, her objektif için aynı değeri kullanmaktadır. Bu ise geniş açılarda konunun karanlık kalmasına neden olurken, daha dar açılarda patlamalara neden olabilmektedir. Bunun üzerine bu sensoru flaşın üzerinden alıp, makinenin içine koymak fikri ortaya çıkmıştır. 3) TTL Flaşlar. Bu kez flaşın algılayıcı sensoru, flaşın üzerinde “harici†olarak durmak yerine, makinenin içine alınmıştır. Bu sayede artık konudan geri dönen flaş yansıması objektiften geçerek sensora ulaşacağı için, bu ölçüm sistemi objektiflerimizin çapına bağlı bir karar verebilmektedir. Bu sistem ise şöyle çalışıyor: Yine tam deklanşör basılıyor, perde açılıyor, flaş patlıyor, bu arada hem pozometre hem de flaş sensoru devreye giriyor. Flaş ışığı konuyu aydınlatıyor, geri dönen flaş ışığı objektiften içeri giriyor, içerdeki flaş sensoru ölçüm yapıyor ve flaş ışığının yansıma değeri belli bir değer e ulaşınca flaşın enerjisini kesiyor. Her şey güzel ama 3 ana önemli sorun yaşanmış. a) Konu veya konunun önünde bulunduğu fon yüksek yansıtıcı bir özellik taşıyorsa, flaş sensoru yanılır. Eğer konumuz merkezde değil de kenara yakın bir yerdeyse kadraj içinde (ki genelde pek merkezde olmaz, olması istenmez) , flaş sensoru konunun üzerinden değil de daha çok fon dan yansıyan ışığı ölçüp ona göre karar vermeye başlıyor ki bu da hatayı beraberinde getiriyor. c) Flaş sensoru ile normal pozometremizin değerleri çakışabiliyor. Şöyle ki; yarım deklanşör yaptınız, konunun üzerinden yansıyan ışığı (gün ışığını veya ambient ışığı) ölçtünüz, henüz flaş devrede değil. Sonra tam deklanşör yaptınız ve yarım deklanşör yaptığınız durumda pozometrenizin ölçtüğü ışığa göre makineniz fotoğraf çekecek ama deklanşöre basınca bir de ekstradan flaş ışığı devreye girdi (ki hiç hesapta yoktu) , bu nedenle 2 farklı ışık ölçüm sistemi çakıştı. Bu sorunlar nedeniyle, makine üreticileri flaş sistemleri üzerine çalışmalarını devam ettirmişler ve bir diğer yenilik gelmiş: 4) ATTL Flaşlar (Advanced Through The Lens): Bu sistemde “preflaşâ€ devreye girdi. Yani artık deklanşöre bastığımızda tüm flaşın patlaması yerine, bir “önflaşâ€ çakılıyor, bu ön flaş ışığı konuya çarpıp geri dönüyor. Bir başka değişiklik ise makinenin içindeki flaş sensorunu, çakışmalar nedeniyle, tekrar dışarıya, flaşın üzerine alınmıştır. Bu kez devre şöyle çalışıyor; yarım deklanşör bastığımızda, bir ön flaş çakıyor, bu ön flaş konuya gidip çarpıp geri yansıyor, ve flaşın üzerindeki harici sensor tarafından algılanıyor. Ve bu algılanan yansıyan önflaşın şiddetine göre bir flaş süresi belirleniyor. Gerekli limiti geçince enerji kesiliyor… Bu sisteminde zaman içinde bazı sorunları ortaya çıkmış; şöyle ki; 1) ilk olarak bu sistemde üretilen flaşlar, özellikle bounce flaş durumunda (yani yansıtma flaş olarak kullanıldığında) büyük alanlarda karartılar bırakmışlar. 2) Yarım deklanşör ile önflaş patlatılması sisteminin, özellikle insan fotoğraflarında, karşımızdaki insanı çok rahatsız ettiği anlaşılmış. (Düşünsenize bir basın toplantısında onlarca muhabir yarım deklanşörle devamlı konuşan kişinin net fotoğrafını yakalamaya çalışırken, daha flaşlar patlamadan onlarca kez önflaşlar patlıyor.) 3) Yine sensor flaşın üzerine yerleştirildiği için, objektifin üzerinde bir filtre olması durumunda, flaş sensoru bu filtreyi görmeyeceğinden hatalar oluyordu. 4) P modu haricindeki, Av, Tv ve M modlarında flaş sensoru doğru değerlerden sapabiliyordu. Bu önemli aksaklıklar nedeniyle bir sonraki flaş ünitesi olan ETTL flaşlar üretildi. 5) ETTL (Evaluative Through The Lens) Flaşlar: ATTL ile gelen “preflaşâ€ sistemi bu kez hatalardan ve sıkıntılardan arınmak adına bir yeni boyuta taşındı. Bu kez Preflaş (ön flaş) yarım deklanşörde değil de, tam deklanşörde, yanı biz artık fotoğrafı çekecekken çakmaya başladı. Bu sayede artık çekim öncesinde pek çok önflaş patlaması (değim yerindeyse preflaş kirlenmesi ) yerine, artık her şey ölçüldükten sonra, biz deklanşöre basınca, flaş devreye giriyor, ön flaş çakıyor, ve geriye dönen preflaş yansıması o anda makinemizde aktif olan ışık ölçüm sistemi içinde değerlendirilip, ona göre flaşın enerjisinin kesileceği zaman hesaplanıyor. Bu sayede hem normal pozometremiz yanılmıyor, hem de karşımızdaki insan birçok patlayan preflaşlara muhatap olmuyor. Evet, biraz tarihsel gelişim süreci içerisinde flaş teknolojisinde kat edilen mesafeyi anlatabilmek adına farklı flaş sistemlerini anlatmaya çalıştım. Peki, kullandığımız flaşlarda hangi özellikler önemlidir. Biraz da bunlardan bahsetmeye çalışalım. Bu noktada flaşları iki ayrı gruba ayırabiliriz: 1) Makinelerin üzerinde olan küçük flaşlar: Bunlar genelde amatör ve bazı ileri amatör makinelerde makinenin üzerinde olan flaş üniteleridir. Zor durumlarda bize yardımcı olurlar ama tek noktadan aydınlatabildikleri için ve güçleri çok sınırlı olduğu için çoğu zaman her ihtiyacımıza cevap veremezler. 2) Harici takılan “kafa†flaşları: Bu tür flaşlar makinelerimiz flaş haznesine sonradan monte edilirler. Farklı yönlere dönebilme özellikleri olduğu için, bounce flaş şeklinde kullanılabilirler. Yani aydınlatmak zorunda olduğumuz konunun direkt üzerine değil de, mesela tavana doğru flaşı patlatır bu sayede keskin flaş ışığı ile aydınlatıp fotoğraflamak yerine, tavandan yansıyıp dönen difüze ışıkla konumuzu aydınlatmış oluruz. Buna ek olarak, bu tür ileri flaşlarda mesela “Master – slave†şekline kullanım olasıdır. Yani makinemizin üzerine bir Remote ünitesi takar, sonra bu flaşımızı ( veya birden fazla flaşa da 4 ayrı kanaldan hükmedebiliriz) Slave haline getirir, flaşı makinemizin üzerinden değil de, istediğimiz herhangi bir noktaya yerleştirerek, aydınlatmayı farklı açılardan sağlayabiliriz. Bu noktada önemli bir durumu açıklamak gerek sanırım. Her makinenin bir flaş enstantanesi vardır. Yani her makine örneğin P moduna alınıp flaş devreye sokulduğunda size bir diyafram ve bir enstantane verir, kı bu çoğu zaman 1/60, veya 1/125 dir. Tamamen mekanik nedenlerden dolayı bu enstantanenin üzerinde enstantane hızlarında flaş tam işlevini göremez ve tam anlamıyla aydınlatamaz. çünkü obtüretör mekanik bir düzenektir ve elektronik bir düzenek gibi belirli hızların üzerine bölgesel olarak aydınlatma sağlayamaz. örneğin sizin makinenizin Flaş enstantanesi 1/60 ise, siz hem 1/125 hızda fotoğraf çekip de flaş patlatamazsınız. Ya makineniz buna müsade etmez, ya da etse bile flaş tam anlamıyla aydınlatma yapmaz. Oysa ileri düzey gelişmiş “kafa†flaşlarında bu hızı hem daha fazladır, hem de Yüksek hız senkronizasyonu (High Speed Sync, FP) mümkün kılınır. Flaş uyum hızının üzerindeki hızlarda flaş kullanabilmek için "yüksek hız senkronizasyonu" (High speed sync) denen bir özellik kullanılır. Ancak bu özelliğin kullanılan flaş ünitesi tarafından desteklenmesi gereklidir. Yüksek hız senkronizasyonu seçildiğinde flaş bir kere değil birden fazla kere patlayarak sensorun o anda ışık gören her yerinin pozlanmasını sağlar. Sensor yüksek hızlarda bütün olarak değil de bir şerit halinde ışığa maruz kalmasına rağmen flaş bunu hesaplayarak çok kısa aralıklarla birden fazla patlayarak sensoru tam olarak pozlar. Bu durum çok kısa bir süre içinde olduğu için insan gözü algılayamaz, flaş yine bir kere patlamış gibi görünür. Yüksek hız senkronizasyonu özelliği yüksek perde hızlarında dolgu flaş kullanımına olanak sağlar. Ancak hareketi dondurmak için kullanılamazlar, çünkü perde açılırken flaş birden fazla patlar ve harekette kesikliğe neden olur. Bu nedenle hızlı hareket eden cisimlerde hafif bir "eğiklik" meydana gelir. Bazı flaşlarda yüksek hız senkronizasyonu FP (Focal Plane) olarak da gösterilir. Birinci Perde Senkronizasyonu / İkinci Perde Senkronizasyonu (First curtain/second curtain sync) Makinelerimizde bulunan flaş enstantanelerinden daha kısa hızlarda öbtüratörümüzün açılması prensibi ile ilgili bir sorun yaşanabilir. Nedir bu sorun kısaca değinmeye çalışalım; öbtüratörümüz bildiğimiz gibi 1. perde iner, sensor veya film ışığa maruz kalır ve 2. perde kapanır. Bu noktada eğer makinemiz first curtain sync da ise, 1. perde açılır açılmaz flaş patlar ve daha sonra 2. perde kapanır. özellikle hareketli bir konuyu çekiyorsak, flaşın pozlamanın başında patlaması sanki hareketin tersineymiş gibi kayıt edilmesini getirir. Bu nedenle bu tür fotoğraflar çekilmesi istendiğinde second curtain sync ayarına getirerek, flaşın ilk perde açıldıktan sonra değil de ikinci perde kapanmadan hemen önce patlaması sağlanabilir. Böylece bu “doğal olmayan†hareket efektifinin önüne geçilir. Stroboskopik Flaş: Gelişmiş pek çok kafa flaşında, olan bu özellik sayesinde flaşımızı istediğimiz frekansta ve istediğimiz sıklıkta çakmasını sağlayabiliriz. Mesela karanlık bir odada yukarıdan düşen bir beyaz bilardo topunun flaşla fotoğrafını çekeceğiz. Eğer flaşımıza 10 HZ frekansta 100 kez patla dersek, flaşımız 1/10 saniye Aralıklarla 100 kez patlayacak ve bilardo topunun tüm düşüş serüvenini bir devamlı çekilen kareler serisi şeklinde kayıt edebilmemizi sağlayacak. Dolgu Flaşı: Dolgu flaşı bizler için çok önemli bir enstrüman aslında. Gün ışığı fotoğrafçıları, flaşı ana aydınlatma kaynağı olarak kullanmak istemezler. çünkü flaşın çok mekanik, soğuk ve bastırıcı bir aydınlatma özelliği vardır. Oysa güneşin yumuşak ışıkları, konularımızı aydınlattığında çok daha lezzetli karelere ulaşmak mümkün olur. Ancak bazı durumlarda,karanlık kısımları aydınlatarak fotografa dahıl etmek için, çukurlukları doldurmak ve daha homojen bir aydınlatma sağlayabilmek adına, flaşlarımızı “dolgu†malzemesi olarak kullanır ve “dolgu flaşı†ile fotoğraf çekeriz. özellikle portre çekimlerinde dolgu flaşı yüzün karanlıkta kalan bölümlerindeki karanlık bölgeleri aydınlatmak ve gözlerden parıltı almak için kullanılır.
    1 puan
  2. Herkese selam; Aşağıda acizane bazı bilgiler paylaşacağım. Kadraj-kompozisyon konusu ile başladım Belli bir konu sırası izlememe taraftarıyım. Okuduğum kaynaklardan edindiğim bilgileri ve tecrübelerimi paylaşmak amacım.Bu başlık altında unuttuğum ,kaçırdığım bazı bilgiler var ise bu sitede bulunan tecrübeli fotograf sevdalıların konuya katkılarını rica edeceğim. +Bir fotograf makinası etrafı insan gözünün gördüğü gibi görmez.Kullandığınız ekipman ne kadar pahalı olursa olsun insan beyninin işlevinin yerini göremez. Gözümüz dış dünyayı üç boyutlu görürken, fotograf makinası düz iki boyutlu görüntüler oluşturur. Kısaca fotograf görünen üç boyutlu yapının veya imgenin (ne ad verirseniz) iki boyutlu bir düzlem içinde oluşmuş halidir diyebiliriz. Film veya digital sistemin oluşturduğu görüntü gözümüzün gördüğünden çok daha dar bir ton aralığına sahiptir. Dolayısı ile film veya digital sistem tarafından oluşturulan fotograf, gözümüzün gördüğünden daha koyu veya açık,siyah,parlak veya beyaz olabilir.Ayrıca renkler; algılayıcıya bağlı olarak gözümüzün gördüğünden daha sıcak veya soğuk tonlara sahip olabilir. Gözler her şeyi net görürken ,fotograf makinasında ’alan derinliği’ diye adlandırdığımız sınırlı netlik vardır.Kısaca fotograf makinasının bir görüntüyü kayıt etmesi size göre kısıtlıdır. Bu bağlamda, fotograf makinasının oluşturduğu görüntü ;sizin katkınız , bilginiz ve okumanız ile ancak kaliteli bir fotografa dönüşür.Malumunuz bu tür bir etkileşim olmazsa, fotograf basit bir digital veya mekanik yapının oluşturduğu veri olmanın dışına çıkamaz. Kısaca yaptığım bu girişten sonra kompozisyon ve kadraj konusu ile başlayacağım.Sırası ile fotografın diğer ana konu başlıkları ile devam edeceğim. Kadraj ve kompozisyon hakkında ; İyi bir kompozisyonun ,bir ilgi merkezi veya konusu veya hikayesi olması genel kanıdır. Konuya karar verdiğinizde hemen deklanşöre basmak için acele etmeyin. Seçtiğiniz konuda sizi heyecanlandıran, ilginizi çeken ,aktarmak istediğiniz öğeleri ,yapıları , vs belirleyin.Sonra seçtiğiniz konunun hangi yönünü ön plana çıkartacağınıza kara verin,konunun görsel etkinliğini azaltacak veya sizce göze hoş gelmeyecek bölümlerini mümkünse dışarı çıkartmaya çalışın.Kadrajın içine kısmen girmiş veya kesilmiş nesneler gözü rahatsız edebilir. Birçok fotograf makinasında vizör gerçek görüntünün %90-95’ini gösterir.Yeni nesil fotograf makinalarında bu oran artmıştır.Bazen vizörde görmediğiniz istenmeyen detayları fotograf çekiminden sonra görebilirsiniz.Bu yüzden ilk karede bu konu kontrol edilmeli ve gerekli düzenleme yapılmalıdır.Ben deklanşöre basmadan önce vizörün kenar çizgilerini tekrar kontrol ederim.Analog fotograf çeken fotografçıların genel bir alışkanlığıdır.Digital ortamda hatalar fotograf çekiminde sonra anında görüleceği için gerekliliği sınırlıdır.Ama fotograf disiplini ve alışkanlık için tavsiyemdir. +Kompozisyonda sadelik önemlidir. örneğin bir hayvanı çekiyorsanız, kadrajı onunla doldurun,arka alanı öldürün ve dikkat dağıtıcı her şeyi dışarıda bırakın. +Eğer geniş bir alanı fotograflıyorsanız sadece anlatmak istediğiniz alanı kadraj içinde tutmaya çalışmalıyız. Geniş alanda çok fazla şey olduğundan öne çıkartmayı istediğiniz alan bu karmaşa ve çokluk içinde etkisini yitirebilir veya kaybolur. +Kontrast kompozisyonda öne çıkartmayı istediğimiz nesnelerin daha fazla ön plana çıkmasına neden olur. Alıntı-(Açık tonlu parlak renkli nesneler fotografta öne yaklaşırken koyu renkli nesneler geride kalıyormuş izlenimi verir.Bundan dolayı,parlak ve iyi aydınlatılmış nesneler en iyi olarak koyu tonlar önünde yer aldığında görünür.Bunun tersi durum olan siyah siluetlerin beyaz ve parlak ton önüne yerleşmesi özellikle şekillerin görünmesi açısından hoş bir etki yaratır.Kaba hatlara sahip dokular yumuşak arka planlarda öne çıkar.Soğuk renkli fon önünde sıcak renkli nesneler,flu bir fon önünde duran gayet net nesneler,tekdüze bir alanın önünde karışık remk tonuna sahip nesneler, gölge bir alanın önüne iyi aydınlatılmış bir nesne ) Kısaca bu etkiyi yaratacak açı ile kadrajımızı hazırlamalıyız +Kompozisyonda renk tek başına önemlidir. Alıntı-(Kırmızı ,sarı ve mavi olmak üzere parlak fotografta öne çıkar.Donuk,pastel ve toprak tonlarındaki renkler fotografta ikinci planda kalma eğilimindedirler.Renkler kendilerini tamamlayıcı renklerle karıştırıldığında,yada birbirlerine tezat olarak kullanıldıklarında renk etkisi daha ön plana çıkar. Kırmızı-Yeşil, Turuncu-Mavi, Sarı-Mor ) İYİ BİR KOMPOZİSYON İçİN -Konuyu belirleyin ve keskin biçimde netleyin -En iyi bakış açısını seçin -Konu arkasındaki aydınlık noktalar ve karışıklıklara dikkat edin (görüntüyü sadeleştirin) -Arka plan ve kadraj kenarlarını kontrol edin -Arka plandaki kontrasta dikkat edin -Objektifinizin odak uzaklığını ayarlayın -Gerektiği kadar alan derinliği verecek bir diyafram değeri seçin -İstediğiniz hareket özelliğine göre enstantaneyi belirleyin -Dik veya yatay kadraja karar verin (önceki paylaşımlarımdan) Ayrıca tavsiyem; tüm fotograf gönüllülerinin iyi bir tripod ve kablolu kumanda mutlaka edinmesidir;ben fotograf seruvenimde (son 3-4 yıldır digital ile uğraşıyorum) çektiğim fotografların %80 lik bölümünü tripod+kablolu kumanda ile çektim. Şartlar el verdiği sürece iyi planlanmış ve acele edilmeden hazırlanmış bir kadraj(mümkünse tripod veya monopod kullanımı) ile çoğu kimsenin anlamsızca dudak büktüğü ekipman ile kaliteli fotograflar çekmek mümkündür.Hele yeni tür makinalardaki megapiksel büyüklük oranları(dijital anlamda) ile tripod kullanımı bana göre daha zorunlu hale gelmiştir. Tecrübeli fotografçıların üşenmeden elverişli ışık koşullarında bile tripod kullandığına bizzat şahit oldum.Ersin Alok ,İzzet Keribar gibi bir çok usta tripod kullanılarak yapılan çekimlerde; düzenli kadraj sayesinde bir çok hatanın vizörden daha rahat göründüğünü ve fotografçıya düzeltme şansı verdiğini söylerler. Ben fotograf çekmeye başladığım ilk yıllarda acele kadraj, plansız hareketten dolayı bir çok fotograf gününü heba ettim.40’lı yaşlardan itibaren doğa içinde yaşıyorum,ve gördüm ki doğada hiç bir şeyin acelesi yok ve doğanın kendine göre bir ritmi var,özellikle doğa fotografçıları bu ritmi hissederse ve doğada olduğu gibi acele etmeden iyi bir fotograf için koşulların oluşmasın bekler , iyi okur ve uygularsa kompozisyonunun geliştiğini görecektir. Fotograf çekimi için bir alana gittiğimde ; vaktim yeterli ise önce tüm alanı dolaşmaya çalışırım.Bir çok gözden kaçmış açı veya sizin fotograf zevkinize düşüncenize uygun kompozisyon imkanları bulunabilir.Görsel yönü kuvvetli mekanlarda çoğu fotografçı tembellik yaparak veya görselliğin etkisini kapılıp hemen fotograf çekme çabasına girdiğinden , genel çekim yapılan bir noktadan binlerce basma kalıp fotograftardan birini çeker. Bu tür fotograflarda ışık, fotograf bilgisi ve doğa şartlarının yarattığı avantaj sıradanlığı bir ölçüde azaltabilir. Aynı açıdan çekilmiş binlerce Ortaköy Cami veya Kız Kulesi fotografı görüyorum..Fotografların sıradanlığı ile yazdıklarım beni bağlar ve benim bakış açımı yansıtır. Her düşünceye saygı duyarım... SAYGILAR
    1 puan
  3. Benim antika D40 bile desteklerken D5000'in bunu pas geçmiş olması enteresan.
    1 puan
Bu afiş şu şekilde ayarlanmıştır: İstanbul/GMT+03:00
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Kullanım Şartları Gizlilik Politikası Bu web sitesini daha iyi hale getirmeye yardımcı olmak için cihazınıza çerezler yerleştirdik. Çerez ayarlarınızı değiştirebilirsiniz, aksi takdirde devam etmek için tamam olduğunuzu varsayacağız.