Nikontürk

Ümit hocam, model rakamının sonuna sonradan eklenen model sayısı oldukça fazla. Tıpkı Canon'un I, II, III alışkanlığı gibi. Hatta Canon en son 1D serisindeki modeli resmen Nikon isimlendirmesi gibi olmuş. Nikonda D1, D2 ve D3 serisinin en az 2 bazen de 3 versiyonu var. Bunlar X ve S harfleriyle oluşturulurken ilginçtir iki harfin birden kullanıldığı modeller de var, örneğin D2Xs. Bir de bunun H modeli var ki o zamanların en hızlı makinesiydi.

Yani sağolun arkadaşlar, gülümsememe sebep oluyorsunuz mesajlarınızla. Kaç tane markanın kaç tane modelini deneme imkanı buldunuz da yok Canon kaka Nikon cici ama Pentax alayına..... Gülüyorum halinize vesselam. Yazdığınız modellerin tümü giriş seviyesi. Bi D7000 kullanmakla makine kullandım demeyin yahu. Hele dün bi dostum bi cümle sarfetti, valla hak verdim: "D7000 amele, D300 efsane".

Alacağınız D800 modeli için bahsedilen sorunun olmayacağı konusunda hiç kimse garanti veremez. çünkü: Bu sorun bazen gövdede, bazen lenste, bazen her ikisinin birden kalibre edilmesini gerektiren bir halde olabilir. Gövdedeki sorun bazen yazılım güncellemeyle, bazen ise serviste özel bir takım müdahalelerle giderilebiliyor. Bu sorun her zaman vardır diye bi kural yok. Sizin makineyi satın aldığınız ülkeye, satıcıya göre değişir. Bu sorun ürünün ilk piyasaya sürüldüğü zamanlardaki ürünlerde görüldü. E Türkiye'nin hali belli; refurbished makineler bizim ülkemizde yeni fiyatına satılıyor, insanımızın dünyadan haberi yok, bu makineleri alıyor, sonuç bu işte. Bana göre bu şekilde sorunlu pek çok makine TR'de kullanımda, kullanıcıların bundan haberi bile yok. çünkü zaten onu anlayabilecek göze, monitöre ve tecrübeye sahip fotoğrafçı değiller. Bunu farketmek için bu meslekte biraz bilgili olmak gerekiyor. En son forumdaki bir arkadaşımız (İzmir'de) bu gövdeden satın aldı, fokus sorunu görüp geri gönderdi, ikinci makine geldi, onda da durum aynıydı, arkadaşımız D800 almaktan vazgeçti, hala D700 ile yoluna devam ediyor. Benim merak ettiğim, ciddi bir dükkandan satın alınan, sonuçta İstanbul'daki bayiden sipariş edilen bu makinelerin akıbetinin ne olduğudur.

İşte bu yüzden Pentax'çılarla asla teknik konuşmam

Birkaç kez yemek sektörüne çekim yaptım; bilindik teknikleri kullanmıştım. İşte bildiğiniz gibi ürünü az pişirip daha canlı görünmesini sağlamak, gerekirse ürüne fırçayla sıvı yağ sürüp parlak bi hal almasını sağlamak gibi basit teknikler. Ama bu kadar sahtekarlık bu dünyada tabii ki conilerde olur, şaşırmadım yani.

Aynı şeyi yukarıda yazdım ya İbrahim? FP seçeneği olmayınca yapacak bi şey yok maalesef.

İlk bakışta iki model arasında büyük bir fark görülmüyor ancak ben biraz daha temkinliyim bu ilk günler için. Detaylı bilgiler nete ulaştıkça daha gerçek ve adil değerlendirmeler yapabileceğiz. Biliyorsunuz, D300s modeli de bir önceki D300'ün aynısı gibi değerlendirilmişti. Ancak aynı megapixele sahip sensörün bile diğerinden daha farklı daha yeni bir sensör olduğunu daha sonraları öğrenebilmiştik. Genel manada D600 kullanıcılarının canını sıkacak bir model olduğu kesin; ama tahmin edilen fiyata bakarsak ele dişe dokunur bir şeylerin olması gerekiyor. Belki de bu fiyat bilgisi yanlıştır, kimbilir.

Bana göre bu yazdığınız imkansız. Hatta daha iddialı konuşayım; eğer bir D800 bu flaşlarla 1/8000'e çıkmazsa kolayca zengin olurum Eğer A modunda yani diyafram öncelikli çalışırsanız tabii ki makine standart FP değeri olan 1/320 üzerine çıkmaz. Makineyi M moduna almalısınız. Zaten burda amaç hem güneş ışığı altında hem de F2,8 gibi değerlerde çekim yaparken modelin yüzüne dolgu yapabilmek. Bundan dolayı mecburen yüksek enstantanelere çıkıyorsunuz. Ben flaşı hem makine üzerinde takılıyken, hem de Pocket Wizard seti ile istediğim enstantanede kullanabiliyorum. Burda gözden kaçan bir şey var, daha önce de bu konuyu paylaşmıştım: Perde hızı bu kadar yüksek olunca flaşların hızı yetmiyor. Bu durumda flaşlar 1/8000'lik zaman diliminde birden çok kerre patlayarak bütün sensörü ışıtabiliyor. Ama bu hızı insan gözünün hissetmesi mümkün değil. Saniye binlerce kare film çekebilen cihazlarla ancak bunu görebiliriz.

Sanırım benim bilmediğim bi konu var ya da ben gözümden kaçan bi konu var: - D600'de yağlanma problemi mi var? - Shutter mekanizmasındaki kaplamanın ilk 1000-3000 çekimde bir miktarının soyulup dökülmesi, bunun sensöre bulaşmasını yağlanma olarak isimlendirmek abesle iştigal olur. - Bahsettiğim bu toz olayını Nikon resmi olarak kabul etti zaten. Bundan başka bütün dünyada bilimsel olarak kabul edilen, yazılan-çizilen, otoriteler tarafından da dile getirilen, belgeleriyle-linkleriyle destekleyebileceğiniz bir yağlanma problemi var mı? önce bu noktayı bi netleştirelim, sonrasında zaten konuyu takip eden günlerdeki gelişmelere göre detaylandıracağız.

Bu arada bir kablosuz yüksek enstantane denemesini sizinle paylaşmak istedim. Gövde D300, Pocket Wizard Mini TT1 ve Flex TT5'ten oluşan tetikleme setiyle bir SB800'ün 1/2500'deki hali.

Artık takip etmek imkansızlaştı http://www.europe-ni...r/consumer/d610

Ben bi dönem SB700 kullandım, hiçbir eksiğini görmedim. Diğer flaşlardan tek farkı şudur: Makinen matrix ölçüm modundaysa flaş otomatikmen dolgu flaşı moduna geçer. Bundan başka hiçbir eksiği ya da farkı yoktur. Bütün ayarlar ve karakteristik tıpkı bir SB900 gibidir. Tabii güç farkı farklı bir şey. Benim tahminim: Bu giriş seviyesi gövdelerin menüsünde flaş ayarlarında zaten FP seçeneği görünmüyor. Dolayısıyla bu tür gövdeler hem dahili hem de harici flaş ile belli bir enstantanenin üzerine çıkamıyor olabilir.

SB700 elimde yok, deneme şansım da yok. Ancak SB800 ve SB910 modelleri var, deneyebilirim. Büyük ihtimalle gövde ile ilgili bir durumdur. Çünkü bu her iki flaşı D300 ve D3 ile 1/8000'de dahi kullandım.

@Yücel; Benden sana bi dost tavsiyesi. Paran cebinde dursun uzun bir süre daha. D90+18-105 mm ile şimdilik yoluna devam et. Kendini geliştirmek için vaktini harca. Yazdıklarım hoşuna gitmiyor, biliyorum. O halde şöyle sorayım: 18-105 mm ile çekemediğin hangi fotoğraf/senaryo/şartlar vardır ki bunu bir Tamron 17-50 mm çok rahat becersin? Hadi şimdi sen düşün, sana kolay gelsin.

Geçmiş olsun Beysan bey.

Biliyor musunuz, bu Tamron 17-50 fena bir lens değil, ama nedense TR'de aşırı derecede reklamı yapılıyor, yani Avrupa'da o kadar ayyuka çıkarılan bir lens değil nedense. İthalatçı firmayı merak ettim doğrusu

Ben olsam ne yapardım biliyor musunuz? D90'a bir adet herkesin burun kıvırdığı 18-55 mm VR gitlens (kitlens) takardım. Sonra raw çeker Capture NX2 ile jpg dönüşümünü yapardım. Bir dünya para vereceğiniz bazı lenslerle aynı, hatta daha iyi kalitede ve keskinlikte kareler yakalardım. Bu durum tecrübemle sabittir. Bu iddiamda Nikon 17-55 mm, 24-70mm nano gibi prime lensleri muaf tutuyorum. Şu an elinizde 18-105 mm varsa onunla bu söylediğimi bi deneyin derim. Ama Capture NX2 şartıyla! Beceremezseniz raw'ı bana gönderin, bir adet örnek hazırlarım sizin için.

Gökhan; Sadece LED veya TL ışıklandırmalı panel beyaz dengesine etki eden faktör değildir. Her IPS panel de günün en ucuz TN Film panellerine göre daha iyi değildir. IPS panellerin benim bildiğim en son 8 farklı versiyonu vardı. P-IPS, H-IPS gibi bir sürü çeşit işte. Burda önemli olan kullanılan IPS panelin hem beyaz dengesi hem de renk başarımıdır. Genel manede piyasadaki IPS paneller en ucuz versiyonlarıdır ve büyük bölümü LED ışıklandırmalıdır. Led ışıklandırmalı panellerin de beyaz dengesi başarımı "bazı modeller" hariç vasattır. Sonuçta bu panelleri üreten fabrikaların sayısı bellidir ve her modelin kendine göre bir "renk başarımı" vardır. Bunlar sRGB ve Adobe RGB gibi bazı standartlar ile belirtilir. örneğin bundan 5 yıl önce üretilmiş bir IPS panel yüzde 78 Adobe RGB renk başarımına sahipse (bir tür dinamik aralık) bugünkü IPS paneller yüzde 98 Adobe RGB renk başarımına sahipler. Buna en güzel örnek benim de kullandığım Asus P246Q modelidir. Hatta bu monitörü satın aldığım zamanlarda NEC, Eizo, HP gibi üst segment monitörlerde bile Asus'un bu modelinde kullandığı panel yoktu; buna rağmen Asus daha ucuzdu. Şu an piyasada bulabilirseniz alın, çünkü artık bu panel yok. Aynı şey laptop ekranı için de geçerli. Bi ara aşırı yansıtan ekranlar piyasayı doldurdu, sonra millet uyandı, mat ekran aramaya başladı, şimdilerde herkes bir IPS tutturmuş, tıpkı SSD olayı gibi. Ama beyaz dengesi başarımı, renk skalası genişliği, doğru renkleri verebilme gibi konulardan kimsenin haberi yok. Ama oyun hastaları için her türlü Ghost, Lag bilgisine ulaşmak mümkün, çünkü o pazarda iyi para var. Anladın mı şimdi neden oyuncuların makinesi fotoğraf işi yapmaz dememi? Demem o ki, hem ekran kartınızın bit'i yeterince geniş olacak, yani gpu rami büyükmüş beni kazımaz; hem de paneliniz adam gibi ciddi bir panel olacak. Dış kutudaki marka ister HP olsun ister Asus, o kısmıyla ilgilenmiyorum. Ben fabrikanın o seride hangi model paneli kullandığına bakarım, o panelin teknik verileri zaten nette vardır, ona göre hareket ederim. Gidip NEC markasına 2000 euro vereceğime daha başarılı bir panele sahip Asus'a 750 euro veririm. Mevzu biraz sizin elektronik ve PC donanımıyla olan tecrübenize bağlı. Bir de arkadaşların bu RAM konusuna yoğunluğunu anlamış değilim. Ben CS6'nın full sürümünü 8 GB FB-Ram kullanan çift işlemcili, her bir işlemcide 4 çekirdek bulunduran Xeon işlemcili (X5355) workstationda kullanıyorum. Dikkat edin 8 Gb ram dedim. 64 bitlik W7 işletim sistemi aynı anda hem Nikon Capture NX2, hem PS, hem Premiere Pro, hem de Adobe Encoder açık iken henüz 5 gb den daha fazla ram kullandığını görmedim. Siz bu kadar geniş rami sisteminize nasıl kullandırıyorsunuz anlayabilmiş değilim. Acaba gereksiz bir sürü program arka planda çalışıyor da bu sizin diğer işlerinizi mi etkiliyor? Şimdi bazı arkadaşlar, hatta genç arkadaşlar benim yazdıklarımdan ne diyor bu dinazor diyebilirler. Bakın genç arkadaşlar, TR de ilk bilgisayar eğitimi alan neslin temsilcisiyim ben. 8086 AT lerle başladığımda HDD yoktu kasaların içinde. 5 çeyreklik disketlerle sistemi start up yapar, ardından Basic, Cobol, Fortran gibi dillerin disketlerini takar, o şekilde çalışırdık. Bu yüzden sizin faresiz gezinemediğiniz ortamlarda bir klavye ile MS-DOS üzerinden derdimizi halledebilen, günümüze yetişebilen son nesiliz. Bundan dolayı donanımsal olarak sistem kaynaklarını sömüren her türlü gereksizliğe karşıyızdır. Demem o ki en düşük donanımla en iyi şekilde çalışabilmenin yolu, seçilen donanımın kalitesidir. Yani en güçlü, en hızlı donanıma sahip olmak sizin gücünüzü ve hızınızı artırmaz.

SSD için yanıltı demedim, bu kadar fazla şişirilmesine karşıyım dedim. Adam gibi SATA ya da eskiden SCSI şimdilerde SAS tatmamış ev kullanıcısına SSD büyük bir şeymiş gibi geliyor. Ama ödediği paraya göre ulaşabildiği kapasite çok az, yani mantıklı değil. Ev kullanıcısı için OK, ama bana satamazsınız.

Gökhan: Günümüz 16:9 ekranları fotoğraf işlemek için "bana göre" uygun değiller. Standartlar şu an için masa üstü monitörlerde hep 1920*1080 lerde geziyor, ama ben bunu asla kullanmam, evime de almam. Benim şu an kullandığım monitörler hep 1920*1200. Bunun nedenini fotoğrafla çalışan anlar. Aynı şekilde laptop olarak sizler sadece makinenin işlemci gücüne yoğunlaşıyorsunuz, verdiğim örnekteki laptoptan 2 adet zamanında aldım ve hala kullanıyorum, uzun bir süre daha kullanacağım. Ekranı LED değil, bu da bana büyük bir beyaz dengesi başarımı sunuyor. Ayrıca ekran boyutu yine 16:9 değil. TR de herkes bir SSD tutturmuş ama bu da içi boş bir balon. Tamam, HDD nin hıza etkisi tartışılmaz, ama bir SSD alacak kadar da lüks değil benim işim. Data için en büyük kapasiteli ama en düşük hızlı harici USB HDD leri tercih ediyorum, enayi değilim hızından dolayı o kadar para vermeye, varsın yarım saat daha geç yapsın kopyalamayı. Hatta dün mediamarkt da bir kampanya vardı, Western Dijital 3 TB harici USB 2.0 HDD 5400 rpm li olmak üzere 92 euro idi, hiç kaçırmadım bi tane aldım; nereme sokacam USB 3.0 'ı, ihtiyacım var mı, kapasite lazım bana, aynısından bi tane daha var ve Raid gibi aynalıyorum, böylece data garantim var. Ama buna karşılık iki ayrı HDD ile yedek tutmak gibi bir garantim var. Ben hala 7200 turlularla idare ediyorum laptopta, ama workstation umda hep SAS kullanıyorum, şimdi SAS nedir demeyin, google amcaya bi sorun. Sistemim 2008 model bir HP XW 8400. Bütün ağır işlerimi bununla yaparım. Sadece PSU 1200W gücünde, anla yani. Ekran kartı olarak oyun oynanamayan kartlar kullanırım, şu anda 2 ayrı sistemde olmak üzere biri Quadro FX 5500, diğeri ise Quadro FX 4600, her ikisi de PNY nin kartı. Bu isimler size bi şey ifade etmez ama çizimciler ne kullandığımı iyi bilirler. Ramiz bey, her türlü kırık dökük program kullanırım, lisansa para vermem, aynı pc de her türlü bankacılık işlemlerimi de yaparım. Tek şartım, bu pc ye benden başka hiçbir Allah'ın kulu oturamaz, kullanamaz. Yani ev halkının kendi pc leri var, başka türlü bu iş olmaz.