Nikontürk

İki makinayı kıyaslamak bile yanlış bana göre. Yani elma/armut olayı. Bizim yanlış bildiğimiz bir şey var, sanki D90'nın yerini almış bir model gibi algılıyoruz. D7000, D90 modeli yerine üretilmiş bir makina değildir. D7000 yer olarak DX00 serileri ile DX0 serileri arasında yer alan yeni bir konumun makinasıdır. Tıpkı DX000 serileri gibi. Bu saatte eğer bütçeniz yetiyorsa, hatta gerekiyorsa lensten de feragat ederek D7000 almak mantığın seçimidir. Bakmayın D90'ı TR'de göklere çıkardıklarına, tamam kötü bir model değil ama yıl 2012, nerde yaşadığımızı unutmamak gerek. Bu durum, sokak jargonunun D80 ve D90'ı tıpkı Renault 12 Toros modeli gibi "ikinci eli de altın abi" yapmasından başka bi şey değildir. Halbuki Toros hala 1972 yılında ilk üretildiği şekliyle kalmıştır tipik bir askeri mentalite ile. Kaldı ki 18-200 mm lens sadece bir tak-gez lensidir, kendi sınıfında en iyisidir, ancak bu megapixeldeki cmos sensörün önüne takacağınız lensin o sensörü doyurabilecek ışığı, detayı, keskinliği vermesi gerekir, aksi halde makinaya hatayı yüklersiniz (ki bu TR'de en çok yapılan hatalardan biridir). Bilimsel gerçeklerin karşılaştırıldığı şu linke bi göz atarsanız, vakitlice değerleri incelerseniz kesinlikle D7000'te karar kılarsınız. Yani bitpazarına nur yağmıyor maalesef.

85 mm'de 1.4 yegane tercihimdir. Ancak fiyat olarak çok uçuk olduğunu da unutmamak lazım. Eğer 85 mm 1.4 alamıyorsam bu kez 50 mm 1.4 alırım. 85 mm 1.8 e göre daha iyi olduğunu düşünüyorum. Hem FF hem de DX de.

VR modelinin avantajı sadece titreşim engelleyici özellik değildir. Bu versiyonda Nikon keskinlik ve kontrastta daha iyi sonuçlar sunmuştur. Yani iki lensin arasındaki fark sadece VR değildir. O mesafede VR olmasa olur mu? Tabii ki olur ama bu sizin sinirlerinizle ilgili bi durum. Benim elim 150 mm de bile (DX crop) titrerken başka bir arkadaşım 250 mm ye kadar hiç tripod kullanmadan çalışabiliyor. İmkanınız varsa VR alın, titreşimde size fayda sağlar, bir iki stop da F değeri tabii ki. Ama VR siz modeliniz varsa belli bir mesafeden sonra tripod kullanmayı alışkanlık edinin, hatta tripod ağır olur, monopod alışkanlığı edinin, hem daha ucuz, hem kolay taşınabilir.

Listemizi tazeliyelim o zaman

Çok hızlısın Kemal

Yeni mi ikinci el mi? Çünkü: D700'ün yeni fiyatı 1850 eurolarda gezerken ikinci eli hiÇ de düşmüyor, en az 1500 euro vermek zorundasınız temiz bi şey iÇin, Çünkü bu model boyutlarından dolayı pek Çok kişi tarafından D3'e tercih ediliyor. Ama bir D3'ün yenisi artık yok gibi, ikinci eli ise 1700 eurodan başlar. Bundan dolayı bana göre ikinci el D3 almak yeni D700 almaktan daha mantıklıdır, tabii ki D3 yeterince temiz olmak kaydıyla. Shutterclicks noktasında fazla korkmayın, malum o mekanizma D3'te farklıdır, fabrika tarafından 300K'ya kadar test edilmiştir. Bu arada webmaster arkadaşımdan bi ricam var. Ne zaman küÇük harfle Ç yazsam hep büyük Çıkıyor, bi el atarsanız iyi olur.

Bir de bunlar var: http://www.talkphotography.co.uk/forums/showthread.php?t=119262 http://homepage2.nifty.com/akiyanroom/redbook-e/repro/tv.html Bu konuda Nikon neler üretmiş: http://www.kenrockwell.com/nikon/f-095.htm

Video çekimi esnasında diyafram kontrolünü D5100'de çok arıyorum

Beyaz dengesi yönünden LED olmayanını tercih ediyorum ben. LED versiyonları fiyat olarak uygun ama maalesef renk gamması yüzünden bi şeyler eksik oluyor. ortalama 70-100 dolar arası LED olmayanını bulmak mümkün.

İlginç bi durum. Bilgisayarınızın donanım özelliklerini de yazsaydınız iyi olurdu. Bilgisayarınız D5100'ün HD kalitesindeki video dosyaları için yavaş kalıyor olabilir mi? çünkü böyle bir sıkıntıyı ilk duyuyorum bir D5100 kullanıcısı olarak.

Sayın Mehmet Yaral, Rica ederim, kızmak falan yok, amacım sizi kırmak değildi. İlk mesajınızda bizim bürokrasimizdeki bu saçma mecburiyeti yazmış olsaydınız cevabım daha farklı olurdu. Takdir edersiniz ki DSLR fiyatlarının bundan 10 yıl öncesine göre ödenebilir seviyelere düşmesinden sonra her evde bir DSLR bulunur oldu. Böyle olunca bu tür sorular bu hobinin içindeki pek çok kişinin dikkatini çekip serzenişlerine yol açmaya başladı, ben de onlardan biriyim. Kaldı ki kasko şirketleri profesyonel çalıştıklarını zannedip bir fotoğrafın exif'inden tarih bilgisini alamayacak kadar cahilmişler TR'de. Yani istenirse photoshop gibi yazılımlarla oraya istenen tarihin yazılabileceğini düşünemeyecek kadar geri mi bunlar? Eğer amaçları gerçekleri öğrenmek ise sizden ham fotoğraf isteyip kendileri exiften okumalıdırlar. Kusura bakmayın, saygılarımla.

Fotoğrafın bir köşesine tarihi+saati bastırmak ne fayda sağlar? Sadece ileride bakarken hiç yorulmadan hemen o tarihi bilmeye yarar, bundan başka? Ama fotoğraf üzerinde çok kötü bir görüntü oluşturur. Şimdi arkadaşlar güzel söylemiş, DSLR makinalarda böyle bir özellik olmaz; yani bu makinayı kullanıyorsan sen zaten fotoğraf dosyasının exif bilgilerinden çekim tarihine ulaşmayı bilen birisin demektir. Ama ne ilginçtir ki bir D5000 üzerine bile bu özelliği koydu Nikon, belli ki amaç bu tür kullanıcılara da hitap edip makina satmak. Ama o tarih baskısı o kadar kötü ki insan görmek istemiyor. Eğer sizin için bu tarih bilgisi çok önemli ise fotoğraf editleme programlarıyla bunu yapabilirsiniz. En ucuzu bütün klasörü picasaya tanıtıp tek tuşla her fotoğrafa istediğiniz teksti bastırabilirsiniz. Ama başından beri arşivlemede belli bir yolu izlerseniz buna zaten hiç gerek kalmaz: Bir arşiv harddiskimiz olduğunu varsayalım. Şu şekilde klasör sistemi oluşturalım: D:\2011\201101, D:\2011\201102,......D:\2011\201112. Yani önce bir yıl klasörü oluşturup bunların altına her bir ay için bir alt klasör oluşturduk. Şimdi bu ay klasörlerinin altına her çekim için bir günlük klasör oluşturabilirsiniz. örneğin bugün bir çekim yaptınız, bu fotoğrafları D:\2011\201112\20111222 klasörünün altına kaydettiğiniz zaman her bir fotoğrafın ne zaman çekildiğini zaten bilirsiniz. Bu yıl/ay/gün sıralamasını kullanmak windows işletim sisteminin bu formatı tanıyıp ona göre indexlemesini sağlar. Bir fotoğrafı ararken de hangi yıl ve ayda çekildiğini bilmek yeterli gelir. Sadece o aya ait klasörde arama yaparsınız. Başka pek çok fotoğraf dosyası indexleme programları mevcuttur, ancak ben windowsun kendi sistemini kullanmayı daha uygun buluyorum, şu ana kadar hiç bir sorun da yaşamadım, yeter ki windowsa biraz hakim olun.

Eline sağlık...

Bu şikayeti ilk kez duymuyorum. Ancak burda kendi tecrübemi aktarmak isterim, belki bir sonuç çıkarabiliriz: Bundan yaklaşık 2 yıl önce 2 adet 24-70 mm Nano 1 ay arayla satın aldım, bir tanesi TR'de yaşayan kardeşim içindi. Yine aynı tarihlerde 1 adet de 70-200 mm VRII Nano satın aldım. Ben NL'de yaşıyorum ve hava sıcaklığı burada doğal olarak TR'ye göre oldukça düşük, ama nem oranı ise yüksek sayılabilir. Her iki lensi farklı 3 gövdede kullanıyorum, yaz tatillerinde ise TR'ye yanımda getirip orada da kullanıyorum, yani o ısıyı da hissediyor lensler birkaç haftalığına da olsa. Bugün benim lenslerim ilk günkü gibi tertemiz, hiçbir lastik bollaşması ya da başka bir emare yok. Ama TR'de kardeşimin kullandığı lenste sizin bahsettiğiniz durum yeni yeni kendini göstermeye başlamış. Bir de bu şikayeti ben sadece 24-70'te duydum, 70-200 de hiç rastlamadım. Ve 24-70 için yeni ama orjinal lastik sipariş edildiğinde gelen lastik üzerindekinden daha kaliteli diye bir duyum da aldım, yani artık o bollaşma oluşmuyor diyorlar. Buradaki bollaşmaya sebeplerinden biri de insan tenindeki nem-ter, bunun içinde bulunan moleküller, ne kadar çözücü bir güce sahip olduğunu evinizde kullandığınız tv kumandasının tuş takımı altına bakarak görebilirsiniz. Acaba belli bir seriye kadar lastiğin kalitesinde sıkıntı olabilir mi? Ya da lastik belli bir ısıya kadar performansını koruyabiliyor, bu bir üretim hatası olabilir mi? Sizin bu sıkıntıyı bütün lenslere yaymanız, genel manada G serisi lenslerin gövdelerinin dayanıklılığının yetersiz olduğunu söylemeniz bence tamamen başka bir tartışma konusu olabilir. çünkü, lensim ile fotoğraf çekerim, hava şartlarına, çekim anındaki şartlara mukavemetli olması yeterlidir, ama bir Zeiss gibi lensimle çivi çakabilmek gibi bir ihtiyacım yok. O halde, lazım olmayan bir özelliği yani dayanıklılığı lensime dahil edip fiyatının yüksek olmasını istemem. çünkü bir lensin, iyi bir lensin kullanma süresi yaklaşık 20-30 yıldır, bu periyod içinde bir kaç kez bakım, temizlik görmesi de gerekebilir. Sonrasında profesyoneller lenslerini genelde değiştirirler, günün modern lenslerine mecburen yönelirler. Yani 150 yıllık bir lensi bugünün şartlarında profesyonel olarak kullanmak imkansızdır, ya da 150 yıl sonra kullanmak? Bu tür lensler sadece hobi amaçlı, çekim için (bu profesyonel bir çekim bile olsa) bol zamanı olan insanlar tarafından kullanılıyor. Ama bahsettiğiniz dizayn hatası olarak kendini gösteriyorsa orada sizinle hemfikirim.

Hmm, bayağı yükselmiş fiyatlar desenize. Ben yaklaşık 1,5 yıl önce almıştım bu 24-70 mm Nano modelini, 19 dolar idi ama, şimdi sizin söylediğiniz fiyatlar çok yüksek doğrusu.

24-70 ini kullanıyorum, ama sadece kalemlik olarak Yani o kadar kalitesiz ki, dışındaki boyalar soyulmaya başladı, içindeki termosvari metalin kokusu hala gitmedi falan falan...

Merhaba Sayın Akın Yüce, D80 ile D200 arasında seçim yapmak istediğinizi bilmiyordum. Ben bunu D200 mü yoksa D3100 mü diye anlamıştım, cevabımı da buna göre vermiştim. Ve yine tekrarlıyorum tabii ki D3100. Yani bit pazarına nur yağmıyor maalesef, bu saatte D200 satın alınmasını tavsiye etmek bu mesleğin elektronik teknik dalında bilgi azlığı demektir, zamanın 230.6 mercedesleri artık günümüzün A4 lerinin yerini tutamıyor maalesef, yani uzun vadede hep zarar ettiriyor, bakımı, parçası, yakıtı derken..... Bu noktada mesleğimin elektronik, iştigal alanımın kalite kontrol mühendisliği olduğunu belirtmek isterim. Yani bu cihazların iç yapılarına hiç de yabancı biri değilim, işim gereği de her hafta 1 cihazın arge çalışmasını yapıp rapor etmek zorundayım. Ve yine bana göre TR'de D80, D90 gibi makinalar alınıp satılmaya geldiği için bir fenomen halini almıştır, yani siz ne kadar teknik yönleriyle eksilerini anlatsanız da Türk insanı D90'ı maalesef D5100'den üstün tutar, bundan dolayı bu bir kültürdür diye de belirtmiştim. Ben bu inadı Tamron 17-50 mm F2,8 lensinde de yaşıyorum TR'de, maalesef bizim insanımız bu lensi göklere çıkarır ki Avrupa'da sadece ucuz bir alternatif çözümden ileriye gitmez bu lens (kendim NL de ikamet ediyorum). çünkü bir kişi bunun iyi olduğunu bi yerlerde yazmış, ardından herkes almış yürümüş. Son cevabınızda D200, D3000'den daha iyi bir makina demişsiniz; halbuki ben bunu D200 ile D3100 kıyaslaması olarak okumuştum ilk mesajda. D3000 denen makina halen D40X ve D60 modellerinin makyajlanmış halinden başka bir makina değildir. Eğer siz bunu D200-D3000 olarak sormuş olsaydınız tabii ki D200'ü seçerdim. Sizin listenizdekileri göre şöyle cevap vereyim o zaman: D3100'ü, D200-D80-D3000 modellerine tercih ederim. D5100'ü, D90-D200-D80-D3000-D3100 modellerine tercih ederim. Video çekmek benim için birinci öncelik olduğu için tercihimi D5100'den yana kullandım. çünkü 30 fps. D7000'in sağladığı diğer imkanlara zaten D300 ve D3'ümle sahibim, dolayısıyla D7000 benim için cazip değil. Ama şundan eminim, TR pazarında D7000 tıpkı bir D90 fenomeni haline dönüşüyor, yani ölüsü bile para. Şahsi formülüm şudur: Bütçenin yettiği en son teknolojiyi satın almak 2 nesil önceki ya da 1 nesil önceki ama daha üst segmenti satın almaktan daha mantıklıdır. Bunu da çekilen fotoğrafların kalitesinden daha iyi anlayabiliriz. Tabii ki bu fotoğrafları standart bir TN panelli monitörlerlerde incelememek şartıyla!

Makinaların üretim yılları konusundaki görüşünüze kesinlikle katılıyorum. Yazdıklarınızdan anladığım kadarıyla sözkonusu makinaların sahip oldukları sensör ve işlemci teknolojisi hakkında bilgi sahibi değilsiniz. Bu noktada hangi makinanın hangi kategoride olduğundan çok sahip olduğu teknolojinin avantajlarını kıyaslamak doğru seçime götürür insanı. Bu fikrimi destekleyen şu çizelgeyi bi incelemenizi tavsiye ederim: http://www.nikonturk...t&attach_id=180 Şimdi gelelim sorduğunuz modellere: D200: 10 megapixel sensör, 5 fps çekim hızı ve RGB 1005 ölçüm sistemi. D80 : 10 megapixel sensör, 3 fps çekim hızı ve RGB 470 ölçüm sistemi. Bundan başka aralarında daha pekçok kullanım kolaylığı sunan farklar var ama bunları segment farklılığından kaynaklanıyor. Yani özetle aynı sensörü kullanan, D200 kasım 2005, D80 ise ağustos 2006 da lanse edilmiş makinalar. Şu link ayrıntılı bilgi veriyor: http://snapsort.com/...Nikon_D80/specs Nerdeyiz, 2011'de, hatta artık 2012'de. Farklı segment ama sorulan makina D3100. Hiçbir teknik bilgisi olmayan biri CCD sensör ile CMOS sensörün farkını gayet iyi bilir. Değil megapixel olarak yükseklik sadece iso başarımı bile D3100 ü diğer iki modele tercih etmek için yeterlidir. D200'ün ortalama 40 bin km'deki ikinci elinin 300 eurolara satıldığı bu ülkede sadece meraklısının bu modeli aldığını belirtmek isterim. D200'e takacak lensi olanlar bunu bir de D3100'e takıp denemelidirler, farkı görürler. Efendim fokus motoru yok, kendisi küçük, profesyonel bir görünüm vermiyor. Bunlar sadece kültürel farklılıklar ve saplantılardır. Ben alacağım fotoğraf kalitesine bakarım, kürküme itibar edene değil. Elinizde zaten D3000 varmış, az daha şartları zorlayın bari seçiminizi D5100'den yana kullanın. Malum, D7000 ile aynı sensöre sahip. Sizin de söylediğiniz gibi bu iki modeli kıyaslamak mantıklı değil ama yine de bi denedim: http://snapsort.com/compare/Nikon_D200-vs-Nikon_D3100

Arkdaşlar burda bir düzeltme yapmak istiyorum affınıza sığınarak: Farklı marka ve modellerdeki flaşları, hatta aynı markanın ama biraz eski modelleri günümüzün modern makinalarında kullanmak aslında çok tehlikelidir, makinanıza gayet kolaylıkla zarar verebilirsiniz. Flaşların bir tetikleme voltajı vardır. Makina gövdelerinin de maksimum dayanabileceği bir tetikleme voltajı limiti vardır. Bu her markada farklıdır, hatta markalar içerisinde kendi modelleri içinde de farklılıar gösterir. http://forums.steves-digicams.com/flash-external/127120-trigger-voltage.html#b http://www.botzilla.com/photo/strobeVolts.html Bu linklere şöyle bir göz atarsanız flaşların ne kadar farklı tetikleme voltajına sahip olduklarını görürsünüz. örneğin çok tanınan Metz 45CT1 modelini elinizdeki DSLR makinaya takarsanız flaşın sahip olduğu 218 voltluk gerilimi (piklerde 600 volt olduğu rivayet ediliyor) makinanıza gömmüş olursunuz. Bu da demektir ki flaş kontrol üniteniz saniyenin yüzde birinde, bir ihtimal de anakartınız bunun ardından mefta olacaktır. Bu sebeple, trigger voltajı yani tetikleme voltajı bilinmeyen flaşları günün modern makinalarında kullanmadan önce: - Sahip olduğunuz makinanın tetikleme voltajı limitini, - Kullanmak istediğiniz flaşın tetikleme voltajını, çok iyi araştırınız, elinizden geliyorsa bir avometre ile kendiniz ölçünüz.. Bu kontrolü yapmadan çok da eski olmayan bir flaşı kullanan arkadaşım sahip olduğu D80 için hatrı sayılır bir tamir ücreti ödemişti.

Bu front fokus hikayesinin kaynağı biraz da Canon 7D ye dayanıyor aslında. Malum 7D piyasaya ilk çıktığında sahip olduğu sensörü besleyebilecek prime lenslere herkes para yatıramıyordu ve makinanın da kitlenslere karşı az da olsa alerjisi vardı. Bu alerji genelde front focus olarak kendini gösteriyordu. Neyse ki Canon bunu bir firmware update ile çözdüğünü söyledi ama ne kadar mantıklıdır tartışılır. 7D nin çıktığı ilk günlerdeki yerli ve yabancı forumları takip edemez olmuştuk bu konu yüzünden. Kimbilir belki de gövdenin hiçbir hatası yoktu, standart lenslerle makina hemen hatayı ortaya seriyordu, belki de lenslerin kalibrasyonu bozuktu. Şimdi aynı şeyin D7000 için de yapılmaya çalışıldığını sanıyorum. Bir arkadaşımın D7000'ni şikayeti üzerine kendim denedim, test çekimleri yaptım. Ne üzerindeki 18-105 mm lens, ne de benim kendi lens çeyizimle hiç bir fokus hatası bulamadım. Acaba bu 39 noktalı fokus sistemine bağışıklık kazanamayan kullanıcı hatası olabilir mi diye de düşünmüyor değilim. Malum, bu model fiyat aralığı yüzünden bu konuda teknik bilgisi yeterli olmayan kullanıcılara ulaşıyor

Bu soruya cevap vermek için buna ayrılan bütçeyi ve ulaşılmak istenen mm'yi bilmek gerekir. İlk bakışta size önerilecek en iyi lens Nikkor 18-200 mm 'nin yeni VRII modelidir, sahip olduğu zoom aralığında aynı keskinliği, kontrastı, rengi, kısacası kaliteyi veren başka bir lens yoktur. Fiyatı da bu özelliklerinden dolayı bi hayli duygusaldır. Yine bu lensin bir önceki versiyonu da mevcuttur, bu VR diye anılır, aralarında VR teknolojisi olarak fark olduğunu biliyorum, optik olarak bir gelişme var mıdır bilemiyorum. Buna bütçemiz yetmez derseniz bu kez diger markaların, Sigma veya Tamron gibi, bu aralıktaki 18-200 mm lik, ama içinde fokus motoru barındıran modellerine yönelebilirsiniz. çünkü elinizdeki D5000'in kendi içinde fokus motoru yoktur. Hatta mesafe çok önemli, varsın fotoğraf kalitesi düşük olsun razıyım derseniz Tamron 18-270 mm gibi uçuk aralıkta olan lensler de mevcuttur. Hatta bu model üzerinde VC ibaresi ile titreşim önleyici sisteme sahip olduklarını anlatan bir yazı da vardır. İşin bir de "ben olsam ne yapardım" cephesini yazmak isterim: Birinci tercih: Elimdeki 18-55, hele bir de VR modeli ise kendi sınıfında en iyi performansı veren lens olduğunu iyi bilirim, yeter ki usta ellerde kullanılsın. Bunun yanına bir adet Nikkor 55-200 VR alırım, bu şekilde devam ederim. Burdaki formül zoom aralığının 3,5 kattan fazla olmaması prensibiyle keskinlikten çok az kayıp olduğu bilimsel gerçeğidir. İkinici tercih: En başından makinayı alırken 18-55 kitlens yerine 18-105 kitlens ile almayı tercih ederim. Bu lens kitlensler içinde en iyi performansa sahip olan lenstir. Bakmayın Türkiye'de forumlarda tamron 17-50 mm'nin göklere çıkarıldığına, hatta 18-105 ten üstündür çünkü f2,8 dir dediklerine; bir deli kuyuya bi taş atmış, herkes taşın arkasından kuyuya dalmış misali bu lensi öven övene, ama bilimsel verilere ve ustaların görüşlerine bakan kimse yok, nasılsa eline DSLR alan bi "photography" yazıp usta oluyor ya ülkemde. Yani 18-105 tak gez olarak da gayet yeterli geleceği düşüncesindeyim. Dikkat edin 18-135 demiyorum! Ben kendim genelde video çekimi hedefli olarak yedekte bir adet D5100 bulunduruyorum, makinayı body olarak satın aldım. Bu makinada (biraz abes gibi ama) Nikkor 24-70 mm ve 70-200 VRII kullanıyorum; bu sayede 16 mp lik sensör ancak doyuma ulaşıyor Yani demem o ki elinizdeki gövdenin önüne takacağınız lens ışık için bariyer olmasın, mümkün olan en yüksek ışık geçirgenliğine sahip lenslere yatırım yapın. çünkü iyi bir lens ortalama 20 yıl kullanılır, gövdeler ise gelip geçicidir, ortalama 4-5 yılda bir değiştirilir. Bu zor seçimde size kolaylıklar dilerim.

Nikon modelleri hakkında hızlı bir önizleme sayılabilecek bir tablo hazırladım. Modellerin özellikleri, pixel sayısı, çekim hızı, iso başarımı gibi bilgileri bu tabloya yazmayı uygun bulmadım, çünkü çok yer kaplıyor. Ancak makinaların üretim yılları, lanse ediliş tarihleri makinanın tekniği konusunda aşağı yukarı bir bilgi veriyor. Nikon DSLR ailesini hızlıca tanımak adına yeterli olacağını sanıyorum. Eksik veya yanlış bilgi varsa lütfen bana yazınız.

Renklerin soluk olduğu yönündeki görüşünüze katılmıyorum. Hatta bu şikayeti genelde Canon'cular yapar, hatta bunu bir argüman olarak kullanılar: "Nikon renkleri çok cafcaflı, kırmızılı yeşilli mavili" diye gönderme yaparken de kendi makinalarında bu sonucu neden alamadıklarını anlatmak isterler aslında. Sizin renk solukluğundan kastınız büyük ihtimalle makina üzerinde gelen standart ve natural ayarlarda çekim yapmış olmanızdır, lütfen bunları bir kompakt makina ile kıyaslamayınız. Fabrikalar gerçeğe en yakın görüntüyü vermesi kuralından hareketle bu standart türdeki ayarları gerçeğe en yakın olmak üzere ayarlarlar. Zaten bundan dolayıdır ki arkeologların büyük bölümü çalışmaları sırasında belge niteleğinde kullanacakları fotoğraf çekimleri için (gerek kazı işlemleri, gerekse bulunan tarihi eserler ve eşyalar için) Nikon'u tercih ederler, çünkü Nikon gördüğünü çeker, üzerine salça-maydanoz eklemez! Uzunca bir süre Kodak'ın gövdesinde Nikon tekniğini barındıran Kodak Pro DSC-14n modelinin arkeologlar tarafından sırf bu gerçeğe en yakınlık mefhumundan dolayı kullanıldığını bilmenizi isterim. Renk, kontrast, keskinlik gibi değerler sizin çektiğiniz kareye göre farklı değerlerde seçilmesi gerekir, bu sizin tercihinize kalmış bir durumdur. Bu noktada Nikon'un hazır "picture profile" ayarlarından istediğinizi seçebilirsini. Hatta semi-pro veya pro bir gövde kullanıyorsanız bütün bu ayarları istediğiniz gibi kesip biçebilir, D? serisinden istediğiniz bir profili gövdenized bulunan ekstra hafızaya ekleyebilirsiniz.

Nikon'dan optimum performans almak için çekimler raw modunda yapılmalı ve dosyalar Nikon Capture NX2 ile işlenerek istenen formata dönüştürülmelidir. İkinci nokta ise D300'de fabrikanın koymuş olduğu renk ayarları (picture profile) içinde standart, naturel, portre, manzara gibi seçenekleri kendiniz değiştirebilir, bunların her birini kendi içinde ışık, kontrast, renk doygunluğu, keskinlik gibi değerlerde değişiklikle yapabilirsiniz. Yine bu profiller içinde D300'ün sunmuş olduğu ekstra bir imkan ise 4 adet daha boş hafızanın bulunmasıdır. Bu 4 boş yere Nikon'un kendi sitesinden diğer D? serilerinin hazır profillerini indirip yükleyebilirsiniz. örneğin ben D3 ve D2Xs'in manzara ve portre profilini, indirip D300'ümde kullanıyorum ve gayet güzel sonuçlar alıyorum. Ama vaktim yeterliyse çekimlerim kesinlikle raw oluyor ve bunları Capture NX2'de işlerken zaten istediğim modu seçme imkanım oluyor. Yani işin özeti, makinanızı daha iyi tanımak için vakit ayırın, bolca okuyun. Nikon'un renk profillerini indirebileceğiniz link: http://nikonimglib.com/opc/index.html.en Bunların nasıl yükleneceği konusunda sitede yeterli bilgi var, dikkatlice okursanız kolaylıkla halledersiniz.

Nikon Capture NX2'yi yaptığım işten dolayı her zaman kullanıyorum. Herkes kabul etmeyebilir ama bana göre Nikon'un raw formatını en yüksek ve en gerçek kalitede işleyip diğer jpg ve tiff formatında kaydedebilecek yegane programdır. Nikon rawlarını PS ve diğerleri ile de açabilir, işleyebilir ve kaydedebilirsiniz. Nikon Capture NX yazılımıyla çektiğiniz fotoğrafın şu ana değerlerine müdahale edemezseniz: Enstantane, diyafram, iso. Bunlar haricindeki hemen bütün değerleri değiştirmeniz mümkündür. Bu da kullanıcıya çekim anında yaptığı küçük hataları telafi etme imkanı tanır; örneğin beyaz dengesinin düzeltilmesi. Ayrıca Capture NX ile işlenen fotoğraf, makinanın kendi işlemcisiyle işleyip elde ettiği jpg'den gerek dinamik aralık gerekse kontrast ve renk doygunluğu olarak daha iyidir. Şimdi bu yazdığıma bazı arkadaşlar tepki gösterebilirler ama dediğim gibi bu benim kendi test ve gözlemlerimle elde ettiğim sonuçtur, ben böyle inanıyorum. Bunca senedir makina satan Nikon şu kadar milyonluk bir Türkiye için bu yazılıma bir Türkçe menü eklemesi gerçekleşmesi zor bir temennidir. Tam olarak Japonca ve ingilizceden başka hangi dillerde bu yazılımın var olduğunu ben de bilmiyorum doğrusu, siz biliyorsanız ve bizi bilgilendirirseniz sevinirim. Nikon yazılımını kullanacak seviyeye gelmiş bir fotoğraf gönüllüsünün Capture NX i kullanmak için İngilizce bilmesine gerek olmaz; kalıplaşmış fotoğraf terimlerini, standart fotoğraf işleme terimlerini bilmesi yeterli gelecektir. Eğer siz PS'i Türkçe kullanıyorsanız buna kimsenin itirazı olmaz ama bu tür profesyonel yazılımları kullananlar zaten o yazılımın ingilizce menülerini az çok anlayabilecek seviyede ingilizceye sahiptirler. Benim size tavsiyem Capture NX2'yi bi şekilde edinip bir ucundan başlayın kullanmaya, zamanla elinizin ne kadar alıştığını farkedeceksiniz ingilizceye ihtiyaç duymadan. Şimdiden kolay gelsin.